12 Temmuz 2015 Pazar

Kapadokya diyorum daha ne olsun!


Kapadokyaaa:)
Seyehatimizden yaklaşık 6 ay önce pegasusun yurtiçi indirim maili gelince çok kısa bir süre içinde kendimizi kapadokyaya gidecek olarak bulduk. Bu tarz indirimleri hiç kaçırmayız:)
Biz diyorum ama bu sefer mr.ken ve ben değiliz sadece. Dostlarımız merve-ismet,akif-burcu,esra ve merve de bizimle:)
Biletten bahsettim. Baya indirimli aldık. Hatta sonra öğreniyorum nevşehir yerine kayseri den de gidilebilirmiş. Daha uygun oluyomuş kayseri uçak bileti. Ama olsun biz zaten ucuz aldık;) 
Biraz da kapadokyadan bahsedelim. Nerede bu kapadokya bölgesi:
Kapadokya, (Kappadokia) 60 milyon yıl önce ErciyesHasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan bölge.
Kapadokya bölgesi, başta Nevşehirolmak üzere KırşehirNiğdeAksaray veKayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Şimdi gelelim bizim gezi günümüzün başlangıcına. İş yerimizin taşınma durumu  olduğundan işten zaten erken çıkıyorduk yani bir sıfır önde başladık gezimize. Levent bölgesinde oturup sabiha gökçenden uçuşu olanlar için harika bir hat olan E3 ile 1 saatte sabiha gökçen e varıyoruz. Uçuşumuz akşam 8 de olduğundan aradaki birkaç saatlik sürede karnımızı doyuruyoruz. Uçuşumuz 1 saat civarında sürüyor. Arkadaşlarla olunca zaman hızlı geçiyor bir de:)
Buraya kadar her şey yolunda.nevşehir havaalanı için inişe geçiyoruz. Hafif bir inişten sonra uçaktan çıkıyoruz ve yürüyerek arkada uçak selfie çekinerek tıngır mıngır havaalanına giriyoruz. O da ne havalanı bomboş. Görevlilerden biri kapatacağız falan diyor gülüyoruz:) Beyler  istanbuldayken araç rezervasyonu yaptırmışlardı. Avis acentesine gidip araçlar için işlemlere başladılar. Avis teki görevli bey bize bölge hakkında bilgi verdi. Tatilimizin gününe göre bize rota çizdi.

15 Nisan 2014 Salı

Bir İstanbul Çıkartması..

Dostlarla kahvaltı planımız ne zamandır vardı. Bu planı hayata geçirme vakti gelmişti. Pazar sabahı için anlaştık. Mekan: Paşalimanı cafe / Üsküdar
Malumunuz böyle bir organizasyona giriştik, kötü bir yer seçmek olmazdı. Şansımızdan havada çok güzeldi. Boğaza sıfır oturduk masalarımıza. Oturduğum yerden bir kaç foto çektim. Manzara harikaydı <3
Malumunuz boğazın güzelliği paha biçilemez!

Mr. Ken ile bu manzaraya karşı fotoğraf çekinmeyi de ihmal etmedik tabiki.(Etrafımızda ki özgür martılara dikkat)

Etrafımızdaki martılar çok tatlılardı. Çok yakınımıza geliyorlardı. Hatta bir ara küçük bir serçe masamıza yaklaştı. Mr. Ken ona peynir uzattı. Serçe peyniri kaparken benim fotoğraf makinem o kareleri kaydetmeyi başarmıştı.

Cıvıl cıvıl bir sabahtı. Biz mekana erken gelip en güzel yere oturmayı başarmıştık. 9 civarında dostlarda geldi. Herkes geldiğine göre kahvaltıya başlama vakti gelmişti. Kahvaltının türü açıkbüfe ve kişi başı 28,5 tl ücretinde. İçeriği güzeldi. Yani fiyat denge oranı gayet iyiydi. Zaten böyle bir yerde parayı manzaraya veriyorsunuz. Belediyenin mekanı olduğu için fiyatlar uygundu bile diyebilirim.

11 Nisan 2014 Cuma

İzmir..Tam hayallerimdeki gibi...

Yıllardır merak ettiğim İzmir'i görme vakti gelmişti. Mr.Ken ile 15 Kasım 2013 Cuma akşamı uçağımız İzmir'e doğru havalandı. Bizi İzmir'de yakın dostlarımız Büşra ve Can karşıladı. Kiraladığımız araç ile hep birlikte Can'ın evine, Bornova'ya çevirdik rotamızı. Eve vardığımızda biraz oturduktan sonra yorgunluğa daha fazla dayanamayıp uyuduk. Malum sabah erken kalkıp bir sürü yer keşfedecektik. Sabah kalkıp Bornova'da bulunan Cafe Mania'ya gittik.

Dolu dolu serpme bir kahvaltıdan sonra hepimizin keyifleri yerindeydi. Rotamızı çizdik ve yola koyulduk.
İşte eğlenceli bir İzmir haritası :)

Bekle bizi Çeşme, geliyoruz...
İzmir'in ilçeleri yanımızda bir bir beliriyor, kayboluyor. Deniz sağımızda ve biz süratle Çeşme'ye doğru yol alıyoruz. Keyifler son derece yerinde. Fonda Duman'ın Yürek şarkısı çalıyor.(Ahh kimin için atıyor bu yürek) Eşlik ediyoruz.O da ne. Kocaman rüzgar tribünlerinin yanlarından geçiyoruz.

Burası Alaçatı diyor Can. Ama biz Çeşme'ye doğru devam ediyoruz.
İlk durağımız Ilıca Plajı.


Bu arada kasım ayının ortasında olduğumuzu tekrar hatırlatmak isterim. Kasım ayında böyle güneşli güzel hava olsa olsa İzmir'de olur zaten. Ilıca plajında geziyoruz. Etrafta kimsecikler yok. Yaz sezonunda iğne atsan yere düşmüyormuş burada. O sırada yaşlı bir amca görüyoruz , soğuk demeden denize giriyor. Biz de dayanamayıp paçaları sıvıyoruz ve denize ayaklarımızı sokuyoruz.

Mr. Ken ile fotoğraflar çekiniyoruz. Burada bir miktar zaman geçirdikten sonra tekrar ama yüzmek için gelme dileğinde bulunuyoruz. Yolumuzu ünlü Altınkum Plajına çeviriyoruz. Tepeciklerin arasından giderken pırlanta plajını görüyoruz ve uğrayalım diyoruz.

Bu plaj tıpkı denildiği gibi, yani pırlanta gibi. Kocaman bir plaja sahip. Ama kuzeyde kaldığı için deniz oldukça dalgalı. Hatta o kadar rüzgar var ki şapka bile taktım üşütmiyim diye :)


Deniz  havasını bir de Altınkum'da alalım dedik ve yola çıktık. Kısa bir süre sonra Altınkum Plajına geldik.
Allah'ım burası harika.


Tabi ki sezon dışı gittiğimizden dolayı  burası da bomboştu. Plajda bulunan puflara oturduk. Gelirken yanımıza aldığımız abur cubur ve içecekleri burada gün batımına karşı tükettik.
Bu arada plajın ismini nereden aldığı çok açıktı :)

Altınkum'un plajı çok büyük değildi (yaklaşık 300 m). Ama kumu tane tane ve pırıl pırıldı. Denizi ise güneyde bulunması sebebiyle son derece dalgasızdı.  Güneşi burada batırmadan bir de Çeşme Marina'ya gidelim dedik.

İşte İzmir'in en beğendiğim yeri: ÇEŞME
Plajları ayrı güzel şehri ayrı güzel bir yer Çeşme. Marinası çok güzel.


Ayrıca sokaklar çiçek dolu. Rengarenk çiçekler binalara tırmanmış. Marina boyunca renk renk çiçeklerin arasından bir tur atıyoruz.

Sonra açlığımızı farkedip Kumrucu Şevki'nin renk renk sandalyelerinde oturmuş buluyoruz kendimizi. E İzmir'e kadar gelip kumru yemeden dönmek olmazdı tabi.

Kumrularımızı söyleyip afiyetle yedik. Sonra kalkıp Çeşme sahilde dolaşalım dedik.

Çeşme kalesine doğru yürüdük. Hediyelik eşya satan dükkanlara girdik. Çeşme hatırası magnetlerimizi de unutmadan aldık. Harika geçen bir günden sonra güneşi Çeşme Marina' da batırdık. Hava kararmıştı fakat bizde ki enerji henüz bitmemişti. Yeni rotamız: ALAÇATI
Çeşme'den tekrar İzmir yoluna döndük. Alaçatı'ya doğru yol aldık. Alaçatı Çeşme'nin yel değirmeni ve rüzgar sörfçüleriyle ünlü bir beldesi.


Arabamızı cadde üstüne park ettikten sonra çarşıya inen yola doğru yürümeye başladık. Açıkçası biraz şaşkınlık yaşadım. Sokaklarda tek tük insanlar vardı. Sezon dışı gittiğimizden dolayı sokaklar oldukça boştu. Arkadaşlarımızın ikinci gidişleriydi bu ve onlarda bu boşluğa çok şaşırdılar. Her taraf hediyelik eşya satan dükkanlarla doluydu. Ayrıca bol miktarda reçel ve sabun satan dükkanlar da vardı.
Alaçatı'ya gelmişken meşhur köy kurabiyesinden de alalım dedik.

Dolu dolu geçen harika bir günün ardından enerjilerimiz tükendi ve eve dönme vaktinin geldiğinin sinyalleri geliyordu ayaklarımızdan. Alaçatı'dan Bornova'ya doğru yola çıktık.1. günümüz burada sona erdi.

2. gün planımızda ise İzmir şehir gezisi vardı. Saat kulesi, Kordon, Alsancak ve civarı.
2. günümüzde de sabah kahvaltımızı çok memnun kaldığımız Cafe Mania'da yaptık. Sonrasında gezimizin ilk durağı tabi ki İzmir saat kulesi:)
Havanın güzel olmasını fırsat bilen İzmirliler belki de sonbaharın bu son güneşli gününü değerlendirmek adına kendilerini sokağa atmışlardı. Sokaklar, meydanlar oldukça kalabalıktı.
Saat kulesinden sonra Konak tarafına doğru yürümeye başladık. Konak oldukça geniş bir sahile sahipti. İstanbul'da bu denli geniş yollar bulmak kolay değil doğrusu. Bu geniş sahil yürüme yolundan salına salına Alsancak'a yürümeye başladık. Alsancak'ta House Cafe'de oturup birer kahve içtikten sonra iskeleye doğru yürüdük. Alsancak iskeleye vardığımızda güneş karşı tepelerde renkli görüntüler oluşturuyordu. Bu hoş görüntüyü ölümsüzleştiremeden edemedim :)
İzmir in ara sokaklarına daldık. Bu renkli ve hareketli şehri oldukça sevdim:)

                                      
Çeşmeden sonra Alsancak'a da bayıldım. Bana kalsa Alsancak'ta yaşanır, her hafta sonu da Çeşmeye gezmeye gidilir. 
Ohh ne güzel dünya:))
Alsancak'ta Leman Kültür'de karnımızı doyurduk. Her tarafta gençler vardı ne güzel. Nüfusu genç bir şehir burası. Leman Kültür de rengarenk sandalyelerinde tutunda sunumuna lezzetine kadar harikaydı. Tavsiye edilir.
Sokakları turunç kokan bu şehri çok sevdik biz. En yakın zamanda tekrarlamak niyetiyle ayaklarımız geri geri gitse de hava limanına doğru yola koyuluyoruz. Tüm gürültüsü ve karmaşasıyla ama buna rağmen o cezbedici havasıyla İstanbul bizi bekler...








27 Mart 2014 Perşembe

BİZ GEZMEYE TEPEDEN BAŞLARIZ (Maldivler Balayı)

Oldukça yoğun ve yorucu geçen 3 aylık nişanlılık dönemimizden sonra nihayet nikah günü geldi ve Mr Ken le dünya evine girdik.

Bu kadar kısa zamanda her şeyin mükemmel olması için verdiğimiz çabayı tahmin ediyorsunuzdur. Tüm bu yorgunlukların üzerine unutulmaz bir balayının iyi gideceğini tahmin etmiştik ki yanılmamışız. Rotamızı Hint okyanusuna çevirdik. Bekle bizi Maldiv adaları geliyoruz….


Maldiv adalarına gitmek için WTS tur dan Barış Beyle iletişime geçmiştik. Kalacağımız adayı(her ada bir otel) yani oteli biz seçmiştik. Gerekli konuşmaları ve ödemeleri yaptıktan sonra yolculuk için her şey hazırdı. Maldivler’e Qatar Airways ile Doha aktarmalı gidecektik. Airbus a380 ile 4 saat İstanbul-Doha, Boeing 737-800 ile de 4 buçuk saat Doha-Male arasında uçtuk. Oldukça uzun uçuşlardı. İkimizde daha önce hiç bu kadar uzun uçak yolculuğu yapmamıştık.
27 ağustos 2013 Salı günü akşam 19:35 Atatürk havalimanından 4 saatlik Doha yolculuğumuz başladı. Mr Ken kibarlık yapıp cam kenarını bana verdi ve o ışıklı şehirlerin üzerinden geçerken hayallere daldım. Uçağımız havalanırken gün batımında İstanbul boğazının o eşsiz güzelliğine birde tepeden baktık. Harikaydı.
Ben biraz coğrafya tutkunuyum. Uçağa biner binmez Mr.Ken film izlemeye başladı. Ben ise hemen haritayı açtım ve üzerinden geçtiğimiz şehirleri izlemeye koyuldum. Mesela yukarıdan bakınca beyaz şehir Mardin’i çok beğendim. Bağdat ise bana çok tılsımlı geldi. Uzaktan bakınca dahi etkilendim. Sonra Manama diye bir şehrin üzerinden geçtik. Qatar Airways in yemekte ikram ettiği pınar beyaz krem peynire gülerken birde Manama şehrinin üzerinden geçtik ve başladık manamana dıtdırı dırıttım diye mırıldanmaya
Kuveyt ise görkemiyle çok etkiledi bizi. Sahil şeridi ve zengin ışıklandırması ülkenin maddi durumunu ve zenginliğini tepeden de yansıtıyordu.

Gece 12 civarında Doha’ya vardık. Gecenin o saatinde uçağın kapısı açılır açılmaz yüzümüze vuran o ısı açıkçası beni ürküttü. Burası tam bir çöl. Burada insanlar bu sıcağa nasıl dayanıyor diye düşündüm. Hemen aktarma aracına binip havalimanına geçtik. Burası oldukça serindi. Uçuşumuza yaklaşık 1 saat vardı. Bu süre içinde havalimanında vakit geçirdik.
Havalanma vakti geldiğinde daha küçük olan Doha-Male uçağımıza bindik. Bu uçak daha küçüktü ve yolcu profili çok daha farklıydı. Tahmin edeceğiniz üzere İstanbul-Doha uçağında Qatar’dan İstanbulu görmeye gelen bir sürü Qatar’lı vatandaş vardı. Male uçağı ise sarışın renkli gözlü genç Avrupalılarla doluydu.
İnsanların büyük bir kısmı Maldivler’i balayı için tercih ediyor. Çocuklu aile yok denecek kadar azdı. Bir de dikkatimi yaşlı çiftler çekti. Çok olmamakla birlikte adada yaşlı çiftler de vardı. Heralde ölmeden şu Maldivleri bir görelim dediler J


Sabaha karşı gün doğumuyla birlikte Maldivlere yaklaştığımızı anladık. Zira pencereden gözüken görüntü harikaydı.


Her adanın etrafında doğal bir lagün bulunmaktadır. Bu lagünler adaları şiddetli rüzgardan ve dalgadan korur ve aynı zamanda da turkuaz sularıyla bir cennet görüntüsü sağlar. Kullanılmayan bir çok ada olmasına rağmen kullanılan adalarda her ada bir otel mantığı vardır. Bizim adamızda da sadece otelimiz olan Meeru Island Resort & Spa bulunmaktaydı. İşte otelimizin bulunduğu ada: (biz sağ tarafta bulunan jakuzzi water villa da kaldık)

Gördüğünüz gibi burası tam bir cennet. Suları çok derin olmadığı ve okyanus dalgaları kıyıya ulaşamadığı için rahat rahat rengarenk balıklarla şnorkel yapabiliyorsunuz. Zaten gitmeden araştırmıştım. dalgalar kıyıya vursaydı bu şekilde su üstü odaların yapılması mümkün olmayacakmış. Su üstü villaların bulunduğu kısmın derinliği 2 metreyi geçmiyor. Şahsen denedim benim boyumda(1.70:)


Şu iskele de yürürken yanınızda süzülen renkli balıklara takılıyor gözünüz. Sular o kadar berrak ki içindeki bütün canlıları görebiliyorsunuz. Hatta bir keresinde bir ahtapot yavrusu gördük. Bir de anlamadığım şekilde bizim evimizin altında bir sürü vatoz balığı(manta ray diyorlar) vardı. Diğer water villaların altında yok bizimkinde bir sürü vardı.(vatozun üst kısmındaki sarı balığa dikkat<333)
Jakuzzi water villaların çok güzel özelliklerinden birisi de evinizden bir merdivenle suya inebilmenizdir. Ama baya açıkta olduğunuzu hayal edin. 

Bu benim hayalimdi. Fakat sevgili vatozlar yüzünden doya doya suya giremedim merdivenlerden. Bir keresinde derinliğine bakmak için daldım bi baktım 8 tane vatoz bizim evin dibinde yatmış dinleniyorlar. Sonra fotoğraflarını çektim su altı fotoğraf makinemle. zarar verirler mi emin olamadığım için fazla kalamadım. Daha sonra eşim çalışanlara sordu. Zarar vermez ama yaklaşmayın falan demiş. Tabi ki daha yaklaşamadım.

Merdivenlerden başka bir de anlatmakla bitiremeyeceğim balkonumuz var tabi. Balkonda oturduğunuzda sizi sadece okyanustaki balıklar görebilir. Yan komşunuzun sizin balkonunuzu görmesi mümkün olmayacak şekilde bir tasarımı var. Yandaki evin balkonundaki parmaklıklar sadece ileriye bakıldığında gösterecek şekilde tasarlanmış. Yani okyanusa bakarsa görebilecek ama bize bakarsa göremeyecek. Balayı çiftleri için mükemmel bir düşünce olmuş bence:)


İşte böyle bir manzaramız vardı. gece yatarken full cam olan balkon kapısının perdesini tam kapatmıyorduk ve sabahın ilk ışıklarıyla bu manzaraya karşı uyanıyorduk. Hayatımda yaşadığım en özel zaman dilimiydi balayım.

Maldivleri anlatarak bitirebileceğimi pek sanmıyorum. Belkide bu yüzden daldan dala atlıyorum. Ama her köşesi o kadar güzel ki bir yerlerini atlamaya kıyamıyorum.

Neyse adaya ilk indiğimiz zamana dönelim. Ben gitmeden tripadvisor dan adanın her köşesinin fotoğraflarını görmüştüm. Bir de adanaın haritasını print etmiştim önceden. Yani oldukça aşinaydım adaya. Ama Mr.Ken'in gözleri gördüğü manzara karşısında büyük büyük olmuştu. Uçak düştü bizde cennete düştük diye düşünmüş bile olabilir. Biz gittiğimizde aslında oranın kış mevsimiymiş. Ekvatorda kış nasıl oluyor diyorsanız. Kısa sürede gelip geçen muson yağmurları diyebilirim. Her yerin kışı böyle olsa keşke <3 
Bizim kış mevsimi ise maldivlerin en sıcak ve kurak olduğu dönemmiş. Tabi fiyatlarda ona göre artıyor. Biz bir kez çok yağan yağmura denk geldik. O sırada yemekteydik Yemeğimizi bitirdiğimizde yağmur durmuştu bile.


Onun dışında ilk gün hava kapandı ve birazcık çise oldu. 

Bu yağışları uzun düşünmeyin ama. 10 dk yağıyor sonra hemen kupkuru yerler. O sırada okyanustaysanız ilginç bir deneyim oluyor. Denedim harikaydı :)

Adaya ilk gittiğimizde odamıza giremedik. Henüz check-in vaktimiz gelmemişti. Valizlerimizi bıraktık. Sadece sırt çantamız kaldı bizde. Bari biraz adayı gezelim dedik. 


Gezerken ada içinde kocaman bir balina iskeleti gördük. Bunu fotoğraflamazsak olmazdı. Minicik kaldım yanında.


Adanın etrafını yaklaşık 45 dk da dolaştık. Sonra uykusuz ve yorgun olduğumuzu farkedip sahildeki hamaklarda uzanalım dedik. Ben hamağa yattım Mr.Ken ise bir şezlong çekti yanıma. Hayatımda ilk kez ilk gittiğim bilmediğim bir yerde böyle rahaaaatça uyudum. O kadar güzel geldi ki, açık ılık havada yorgunken uyumak.

Gözlerimi açtığımda bir an nerede olduğumu kestiremedim. Ama etrafa baktığımda rüyada olmadığıma kanaat getirdim. Sonra MR. Kenle sahilde dolaştık biraz. Fotoğraf ve videolar çektik.


Bembeyaz kumların üzerinde kum renginde yengeçler gördük. Biz kum üzerinde yürüdükçe minicik minicik yengeçler kumsalda ki deliklere kaçışıyordu. 
Odamıza gitme vaktimiz yaklaşmıştı. Anahtarımızı alıp 725 numaralı odamıza doğru yola çıktık. Üzerinden yürüdüğümüz iskele tıpkı fotoğraflarda gördüğüm gibiydi. Berrak bir suyun üzerinden yürüyorsunuz ve içindeki tüm canlıları çıplak gözle görebiliyorsunuz. Benim için oldukça etkileyiciydi bu. Odamıza girdik ve bizi küçük bir sürpriz bekliyordu. Balayı çifti olduğumuzu daha önce belirttiğimiz için olacak ki odada bir meyve tabağı bulunuyordu. Ananas, Hindistan cevizi,Muz, Elma, Mandalina ve Papaya.

Mandalina ve elma bize çok basit geliyor ama sonra öğreniyoruz ki onlarda az bulunduğu için değerliymiş:)
İkinci jest te yatak süslemesiydi. yatağımızın üzerine çiçeklerden kalp yapıp not bırakmışlardı. 

Son sürpriz ise duniye spa da su üstü spa masajı için verilen indirim kartıydı. iki kişi yaklaşık 100 $ olan masaj için %15 indirim ya da sadece 15 dk lık bedava başlangıç masajı kartıydı bu. Biz ilk seçeneği seçtik. 1 saat masaj yaptırdık ve %15 indirim aldık. 

Aşağıda Duniye Spa'nın fotoğrafını göreceksiniz. biz masajımızı soldan üçüncü odada yaptırmıştık. 

Sonrasında ikram ettikleri bitki çayının tadı da çok farklıydı. Bilmiyorum masaj sonrası ne içirdilerse bize baya rahatladık:)

Adadaki günlerimize sabah erken kalkarak başladık hep. Yaz gününde akşam hava 18.30 civarında kararıyordu ve en geç 10 civarında uyumuş oluyorduk. sabah 6-7 civarında da kalkmış oluyorduk. Ada elektriğini kendi imkanlarıyla üretiyordu ve hava karardığında bir çok yer karanlık oluyordu. her yerde elektriği boşa harcamamız adına uyarılar vardı. Bizde sabah erken kalkıp gün ışığından maksimum seviyede yararlanıyorduk. Kahvaltımızı yapıp okyanusa giriyorduk. Renk renk balıklarla yüzüp,biraz kıyıda dinleniyorduk. Adanın içinde gezinip farklı canlılar ve bitkiler görüyorduk. Mesela aşağıdaki ağaca tırmanmaya çalışan bukalemun ya da kertenkele her neyse fark etmemiz güç oldu:)
(Bukalemun)

(Beyaz yengeç)

(Muz ağacı)

Birazdan Maldivlerde ne yiyip ne içtiğimizden bahsedelim. Maldivler müslüman bir ülke olduğu için helal yemek bulmakta herhangi bir sıkıntı çekmedik. Anlaşmamız tam pansiyondu. Her öğün açık büfe yemeklerden aldık. Helal olmayan yemeklerin açıklama kısmında parantez içinde (haram) yazıyordu. ilk gittiğimiz gün şef ile konuştuk ve içimizin rahat olmasını yemeklerde helal olayına dikkat ettiklerini söyledi. Yani kısaca haram yazmayan her şeyi yedik:) 
Açık büfe haricinde makarna ve ızgaralar restoranın ortasındaki kısımda istediğin zaman hazırlanıyordu. Sosunu makarnanı seçiyosun hemen hazırlıyorlar.

Tekrar okyanusa dönmek istiyorum. Plaj o kadar sakin ki sanki balayı için özel ada kiralamışsınız hissine kapılıyorsunuz. Akşam restoranda o kadar milleti görmesem adada çok az kişiyiz diyeceğim ama bu tezim de çürüyor. Ayrıca adada 3 restoran var eminim ötekilerde bu kadar doludur. Yani bir çok kişi odasından okyanusa girdiği için sahil genellikle bomboş oluyor. arada sırada tek tük birileri geçiyor.

 Bir de odamızda rahatsız edilmek istemediğimiz zamanlarda kapının önüne koyduğumuz 'do not disturb' uyarısını özellikle göstermek istiyorum. Çok orijinal buldum :)



Bu arada kendi makinemden birkaç Maldivler manzara fotosu ekliyim de içimiz açılsın bari :)

Yukarıdaki foto sevgili Mr. Ken in iphone u ile panaromik olarak çekildi ve şu an kendisi kocaman bir tablo olarak salonumu süslüyor.
Aşağıda ise Maldivler'de gün batarken kayıtlara geçirdiğimiz birkaç foto göreceksiniz.




Aşkım balayına nereye gitsek soruma bilmem aşkım nereye gitmek istersin sorusuyla cevap veren aşkıma her şey için çok teşekkür ederim.Bu konuşma sonrasında google a en güzel balayı mekanları yazıp maldivleri görünce büyülenen ben, aşkım maldivlere mi gitsek soruma olur aşkım araştıralım diyen sevdiğime aşığım.
Blog blog gezip Maldivler hakkında okunmadık yazı bırakmazken bir yandan müzik dinliyordum. Radyoda Gripin'in yeni çıkmış olan aşk nereden nereye şarkısı sıkça çalıyordu.
Daha sonrasında bu şarkıyı her dinleyişimde bana Maldivler'i hatırlattığını fark ettim ve balayı klibimiz için bu şarkıyı seçtim. Buyrunuz:






Bir gün seni tekrar göreceğiz inşallah güzel ülke...