11 Nisan 2014 Cuma

İzmir..Tam hayallerimdeki gibi...

Yıllardır merak ettiğim İzmir'i görme vakti gelmişti. Mr.Ken ile 15 Kasım 2013 Cuma akşamı uçağımız İzmir'e doğru havalandı. Bizi İzmir'de yakın dostlarımız Büşra ve Can karşıladı. Kiraladığımız araç ile hep birlikte Can'ın evine, Bornova'ya çevirdik rotamızı. Eve vardığımızda biraz oturduktan sonra yorgunluğa daha fazla dayanamayıp uyuduk. Malum sabah erken kalkıp bir sürü yer keşfedecektik. Sabah kalkıp Bornova'da bulunan Cafe Mania'ya gittik.

Dolu dolu serpme bir kahvaltıdan sonra hepimizin keyifleri yerindeydi. Rotamızı çizdik ve yola koyulduk.
İşte eğlenceli bir İzmir haritası :)

Bekle bizi Çeşme, geliyoruz...
İzmir'in ilçeleri yanımızda bir bir beliriyor, kayboluyor. Deniz sağımızda ve biz süratle Çeşme'ye doğru yol alıyoruz. Keyifler son derece yerinde. Fonda Duman'ın Yürek şarkısı çalıyor.(Ahh kimin için atıyor bu yürek) Eşlik ediyoruz.O da ne. Kocaman rüzgar tribünlerinin yanlarından geçiyoruz.

Burası Alaçatı diyor Can. Ama biz Çeşme'ye doğru devam ediyoruz.
İlk durağımız Ilıca Plajı.


Bu arada kasım ayının ortasında olduğumuzu tekrar hatırlatmak isterim. Kasım ayında böyle güneşli güzel hava olsa olsa İzmir'de olur zaten. Ilıca plajında geziyoruz. Etrafta kimsecikler yok. Yaz sezonunda iğne atsan yere düşmüyormuş burada. O sırada yaşlı bir amca görüyoruz , soğuk demeden denize giriyor. Biz de dayanamayıp paçaları sıvıyoruz ve denize ayaklarımızı sokuyoruz.

Mr. Ken ile fotoğraflar çekiniyoruz. Burada bir miktar zaman geçirdikten sonra tekrar ama yüzmek için gelme dileğinde bulunuyoruz. Yolumuzu ünlü Altınkum Plajına çeviriyoruz. Tepeciklerin arasından giderken pırlanta plajını görüyoruz ve uğrayalım diyoruz.

Bu plaj tıpkı denildiği gibi, yani pırlanta gibi. Kocaman bir plaja sahip. Ama kuzeyde kaldığı için deniz oldukça dalgalı. Hatta o kadar rüzgar var ki şapka bile taktım üşütmiyim diye :)


Deniz  havasını bir de Altınkum'da alalım dedik ve yola çıktık. Kısa bir süre sonra Altınkum Plajına geldik.
Allah'ım burası harika.


Tabi ki sezon dışı gittiğimizden dolayı  burası da bomboştu. Plajda bulunan puflara oturduk. Gelirken yanımıza aldığımız abur cubur ve içecekleri burada gün batımına karşı tükettik.
Bu arada plajın ismini nereden aldığı çok açıktı :)

Altınkum'un plajı çok büyük değildi (yaklaşık 300 m). Ama kumu tane tane ve pırıl pırıldı. Denizi ise güneyde bulunması sebebiyle son derece dalgasızdı.  Güneşi burada batırmadan bir de Çeşme Marina'ya gidelim dedik.

İşte İzmir'in en beğendiğim yeri: ÇEŞME
Plajları ayrı güzel şehri ayrı güzel bir yer Çeşme. Marinası çok güzel.


Ayrıca sokaklar çiçek dolu. Rengarenk çiçekler binalara tırmanmış. Marina boyunca renk renk çiçeklerin arasından bir tur atıyoruz.

Sonra açlığımızı farkedip Kumrucu Şevki'nin renk renk sandalyelerinde oturmuş buluyoruz kendimizi. E İzmir'e kadar gelip kumru yemeden dönmek olmazdı tabi.

Kumrularımızı söyleyip afiyetle yedik. Sonra kalkıp Çeşme sahilde dolaşalım dedik.

Çeşme kalesine doğru yürüdük. Hediyelik eşya satan dükkanlara girdik. Çeşme hatırası magnetlerimizi de unutmadan aldık. Harika geçen bir günden sonra güneşi Çeşme Marina' da batırdık. Hava kararmıştı fakat bizde ki enerji henüz bitmemişti. Yeni rotamız: ALAÇATI
Çeşme'den tekrar İzmir yoluna döndük. Alaçatı'ya doğru yol aldık. Alaçatı Çeşme'nin yel değirmeni ve rüzgar sörfçüleriyle ünlü bir beldesi.


Arabamızı cadde üstüne park ettikten sonra çarşıya inen yola doğru yürümeye başladık. Açıkçası biraz şaşkınlık yaşadım. Sokaklarda tek tük insanlar vardı. Sezon dışı gittiğimizden dolayı sokaklar oldukça boştu. Arkadaşlarımızın ikinci gidişleriydi bu ve onlarda bu boşluğa çok şaşırdılar. Her taraf hediyelik eşya satan dükkanlarla doluydu. Ayrıca bol miktarda reçel ve sabun satan dükkanlar da vardı.
Alaçatı'ya gelmişken meşhur köy kurabiyesinden de alalım dedik.

Dolu dolu geçen harika bir günün ardından enerjilerimiz tükendi ve eve dönme vaktinin geldiğinin sinyalleri geliyordu ayaklarımızdan. Alaçatı'dan Bornova'ya doğru yola çıktık.1. günümüz burada sona erdi.

2. gün planımızda ise İzmir şehir gezisi vardı. Saat kulesi, Kordon, Alsancak ve civarı.
2. günümüzde de sabah kahvaltımızı çok memnun kaldığımız Cafe Mania'da yaptık. Sonrasında gezimizin ilk durağı tabi ki İzmir saat kulesi:)
Havanın güzel olmasını fırsat bilen İzmirliler belki de sonbaharın bu son güneşli gününü değerlendirmek adına kendilerini sokağa atmışlardı. Sokaklar, meydanlar oldukça kalabalıktı.
Saat kulesinden sonra Konak tarafına doğru yürümeye başladık. Konak oldukça geniş bir sahile sahipti. İstanbul'da bu denli geniş yollar bulmak kolay değil doğrusu. Bu geniş sahil yürüme yolundan salına salına Alsancak'a yürümeye başladık. Alsancak'ta House Cafe'de oturup birer kahve içtikten sonra iskeleye doğru yürüdük. Alsancak iskeleye vardığımızda güneş karşı tepelerde renkli görüntüler oluşturuyordu. Bu hoş görüntüyü ölümsüzleştiremeden edemedim :)
İzmir in ara sokaklarına daldık. Bu renkli ve hareketli şehri oldukça sevdim:)

                                      
Çeşmeden sonra Alsancak'a da bayıldım. Bana kalsa Alsancak'ta yaşanır, her hafta sonu da Çeşmeye gezmeye gidilir. 
Ohh ne güzel dünya:))
Alsancak'ta Leman Kültür'de karnımızı doyurduk. Her tarafta gençler vardı ne güzel. Nüfusu genç bir şehir burası. Leman Kültür de rengarenk sandalyelerinde tutunda sunumuna lezzetine kadar harikaydı. Tavsiye edilir.
Sokakları turunç kokan bu şehri çok sevdik biz. En yakın zamanda tekrarlamak niyetiyle ayaklarımız geri geri gitse de hava limanına doğru yola koyuluyoruz. Tüm gürültüsü ve karmaşasıyla ama buna rağmen o cezbedici havasıyla İstanbul bizi bekler...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder